Düğün

Derbent Köyü Halk Kültüründe Evlilik Hayatı

Derbent Köyünde evlenme çağı kız ve erkek için 15-18 yaşlarını geçmez. Kız ile erkek arasında büyük yaş farkı olmadığı müddetçe yaş farkı pek gözetilmez.
Gençlerin bu kadar erken yaşta evlenmelerinin en önemli sebebi, insan gücüne duyulan ihtiyaçtır. Tarım ve hayvancılık temel geçim kaynağı olmasından dolayı, küçük yaştaki çocuklarda bu işlerle uğraşmaktadırlar. Öyle ki: ilkokulu bitiren çocuk, “ırgatlık yapar” ya da “mal güder”. Aynı şekilde eve gelen gelin de tarlada çalışır, bostana gider. Bir nevi yeni bir iş gücü olarak değerlendirilebilir.
Çocukların erken yaşta evlendirilmelerinin bir diğer sebebi olarak da, ana ve babanın çocuklarının mürüvvetini biran önce görmek istemeleri gösterilebilir
Genel olarak on beş yaşını geçen kız ya da oğlanın ana ve babasını bir kaygı kaplar.Kız tarafı kızını, oğlan tarafı da oğlunu baş göz etmek ister. Kendilerine en uygun olanı seçmek iki tarafında isteğidir. Oğlan anası gönlünden geçen kızı, oğluna almak ister. Oğlanın gönlünden geçen biri varsa, ana buna dikkat eder. Burada dikkatimizi çeken bir nokta ise bu aşamada, babanın ikinci planda kalmasıdır. Ama beğenilen kızı baba da az çok tanımaktadır
Evlenme genel olarak görücü usulü ile gerçekleşmektedir.

Görücü Gitme

Evlenecek oğlanın ana ve babası, alınacak kızı tanırlar. Yine de usulen kızı görmeye giderler. Kız tarafına dünürlük düşündüklerini ifade ederler. Buna genel olarak “ağız yoklama” adı verilir. Eğer kesin karar verilirse sıra “dünürcü gitme” ye gelir.

Dünür Gitme

Kızı beğenen oğlanın ailesi, bir takım araştırma ve büyüklere danışma sürecinden sonra dünürcü gitmeye karar verir. Dünürcü heyetinde genel olarak beş-altı kişi bulunur. Anne, baba ve birkaç yakın akraba çeşitli hediyeler alarak (kahve, yemeni) kız evine giderler.
Kız tarafının da bu ziyaretten önceden haberleri vardır. Onlarda kendi aralarında konuşur ve büyüklere danışarak karar verirler.
Kız tarafına gelen oğlan evi, hoş beşten sonra lafı açarak, ziyaretlerinin sebebini dile getirirler. Bu kişi oğlanın babasıdır. Baba, “Allahın emri, Peygamberin kavli ile kızınızı, oğlumuza istiyoruz” der.
Daha önceden haberi olan kız tarafı eğer olumlu karar verdiler ise “Allah yazdı ise ne diyelim”, “Dostlarımı gıralım”, “sizden daha iyisini mi bulacık” gibi sözlerle dünürlük teklifinin kabul edildiğini belirtirler.
Eğer sonuç olumlu değil ise yada biraz daha düşünüp-taşınmak gerekiyorsa, dünürlük başka bir güne ertelenir. Bazen de “kısmetinizi başka kapıda arayın” demek suretiyle dünürlük teklifi reddedilir.
Dünürcü heyeti evet cevabını alınca, yanlarında getirilen hoca dua eder. Çay ikramında bulunulur. Lokum ikram edilir.
Gelin olarak kabul edilen kızın başına, oğlanın anası yemeni örter. Eğer varsa parmağına yüzük takar.
Daha sonra “başlık parası” konusunda anlaşmaya varılır. Başlık, kızın getireceği çeyize ve kız evinin harcamalarına karşılık oğlan evi tarafından kız evine verilen paranın adıdır.
Başlık daha çok para olarak alınır. Kimi zamanda mal ve davar gibi hayvanlarla ödendiği de söylenir. Başlık, kız babasına ödenir. Yine düğün zamanı “gardaş yolu” adı altında kızın kardeşine bir miktar para verilir.
Böylece dünürlük işi resmen gerçekleşmiş olur.
Dünürlük gecesinde başlık parası ve gardaş yolunun yanı sıra alınacak çeyizler ve yapılacaksa nişan günü de belirlenir.
Nişan gününden önce oğlan tarafı belirlenen bir günde kız tarafını da alarak Yozgat’a ya da Çorum-Sungurlu’ya alış verişe giderler. Buna “pırtı görme” adı verilmektedir. Burada gelin kıza nişan elbisesi, çamaşır, ayakkabı, takı gibi hediyeler alınır. Yine kızın ailesine de gömlek, basma gibi hediyeler alınır.

Nişana Çağırma

Nişan gününe bir hafta kalınca, nişan gününü köylüye duyurmak için biri kadın, diğeri erkek olmak üzere iki kişi seçilir. Bu kişiler kapı kapı dolaşarak nişan gününü duyururlar. Zaten küçük bir yerleşim yeri olmasından dolayı, köylünün olan bitenden ilk günden beri haberi olmaktadır.
Nişana çağrılan misafirler önce oğlan evinde toplanırlar. Kız evinin misafirleri de kız evinde toplanırlar. Her iki yerde de kadın ve erkekler ayrı ayrı yerde toplanarak, kahve ikramında bulunulur. Gelenler “gözün aydın, Allah hayırlı uğurlu etsin” gibi dileklerde bulunurlar. Anne ve baba da “Allah razı olsun, darısı sizin evlatlarınıza olsun” gibi dileklerde bulunarak karşılık verirler.

Kız Evine Gidiş

Oğlan evinde nişan için gerekli hazırlıklar yapılır. Çörekler yapılır, tavuk kesilir. Bunlar bir heybenin içine konur. Ayrıca bir tepsinin içine gelin kıza ve ailesine alınan hediyeler konur. Yine bu tepsi üzerine, kıvraklara takılmış takılarda konur.
Oğlan evinde hazırlanan bir diğer tepsiye de lokum, üzüm, çerez, sigara konur. Bunlar kız evinde toplanan davetlilere ikram edilir.
Kız tarafına gelen davetlilere şerbet ikram edilir. Şerbeti hazırlayan kadınlar “şerbet dökülmüyor” diyerek oğlan tarafından bahşiş isterler. Daha sonra kız evinde hazırlanan şerbet ile oğlan evinden getirilen lokum, üzüm gibi hediyeler davetlilere ikram edilir.

Baş Övme

Nişanlanacak kız, emsalleri tarafından getirilerek, bir sandalyeye oturulur. Kızın yönü kıbleye çevrilir. Toplanan kızlardan daha büyük olan bir kadın tefi eline alarak, gelinin görümcelerini oyuna kaldırır.
“Baş öven” bir türkü söylerken de kıza kınası yakılır.

Baş Övme Türküsü

Çattılar ocak taşını.
Kurdular düğün aşını.
Öğüdüler kızın başını.
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.

Atladı geçti eşiği.
Sofrada kaldı kaşığı.
Büyük evin yakışığı.
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.

Elimi soktum ıstara.
Elimi kesti testere.
Mevlam şirinlik göstere.
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.

Kız kızların başıydı.
Yenmez düğün aşıydı.
Kız bu evin başıydı.
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.

Orta direk orta direk,
Gümbür gümbür kaynar yürek.
Büyük eve gelin gerek.
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.

Hani bu kızın kınası?
Kağıt içinde kınası.
Elinde mumlar yanası.
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.
Karakuş döner havada.
Ciğer kaynar tavada.
Bir daha yok muydu yuvada?
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.
Hatice İbiş

Biner atın iyisine.
Çıkar yolun kıyısına.
Çağırın bey dayısına.
Ayrılık anam ayrılık.
Ayrılık eşim ayrılık.

Saç ağası saçtan yüce,
Görelim ayrılık nice,
Sen duracaksın bu gece,
Ayrılık anam ayrılık.
Ayrılık eşim ayrılık.

Atımın kuyruğu seçek,
Sineme vurdun pıçak,
Ayrılık günlerim gerçek,
Ayrılık anam ayrılık.
Ayrılık eşim ayrılık.

Baş övme bitince, oğlan tarafından bir kadın ortaya çıkarak, kıza gelen hediyeleri çağırır. Buna “saçı okuma” adeti adı verilmektedir. Bu adet şu şekildedir:
Kızın kayın babasından beşibirlik, kaynanasından bilezik, büyük kaynından küpe, gibi. Daha sonra geline yeni alınan elbiseleri giydirilir. Takıları takılır. Tacı başına konur. Kıvrağı örtülür. Bu adetler bittikten sonra oyunlar oynanır. Daha sonra davetlilerin dağılma vakti gelir. Gelin avlu kapısında durarak, çıkanların ellerini öper, onlarda gelin kıza para verirler.
Misafirler dağıldıktan sonra kız evi, oğlan evine kahve ikramında bulunurlar. Her iki tarafta nişanın birbirlerine hayırlı, uğurlu olmasını temenni ederler. Hoş beşten sonra oğlan evi de kız evinden ayrılır.
Oğlan tarafı, eve gelince gelin kıza takılan hediyeleri konuşurlar. Çünkü bu hediyeler zamanı gelince geri ödenecektir. Nişan merasiminden sonra, dünür olan bu iki aile arasında ziyaretler devam eder. Oğlan tarafı her ziyarette gelin kıza hediyeler getirir. Kimi zaman çerez, kimi zaman meyve, kimi zaman da yemeni gibi süs eşyaları getirir.
Kız tarafı, nişanda oğlan evinin aldığı hediyeler kadar almasa da yine de güçlerinin yettiği kadar hediye alarak, uygun bir zamanda oğlan evine ziyarete gelirler.
Nişanda, damat bulunmadığı için, kız evi, damada elbise, iç çamaşırı, yüzük, ayna, tarak, çorap gibi hediyeler götürürler. İşte bu adete “Dürü Gönderme” adı verilir. Yine kız evi, çörekler yapar, tavuk keser. Akşam olunca lamba yakılarak oğlan evine varılır. Oğlan evininde bu ziyaretten önceden haberi olur. Onlarda kendi aralarında hazırlanırlar. Yemek hazırlarlar. Erkek ve kadınlar ayrı odalarda toplanırlar. Daha sonra siniler üzerine konan hediyeler, odanın ortasına konur. Kız evinden birisi, tek tek hediyeleri çağırarak, kime ait olduğunu söyler. Damadın hediyeleri ise ayrı bir sinidedir.
Nişanlı genç, odanın birinde elbiselerini giyer. Yüzüğünü takar. İçeriye girer ve odada bulunanların ellerini öper. Daha sonra erkek ve kadınlara ayrı ayrı sofralar hazırlanır. Yemekler yendikten sonra kahve ikramında bulunulur. Yaşlılar aralarında konuşur, birbirlerine yarenlik ederler. Bir müddet sonra izin istenir ve kız evi, oğlan evinden ayrılır. Oğlan evi misafirlerini avlunun dışına kadar uğurlarlar. Böylece “Dürü gönderme” adeti sona erer. Bu adete “ha be gönderme” adı da verilmektedir. Nişan ile düğün arasında ki zaman içerisinde belli günler geçmektedir. Ramazan ve Kurban bayramı, pancar (ot) toplama zamanı gibi. Böyle günlerde oğlan tarafı çeşitli hediyeler alarak, gelin kızı ziyaret eder. Bayramlarda elbise, çamaşır, ayakkabı gibi hediyeler alınır. Hep beraber yemek yenilir.
Ot toplama zamanında, gelin kıza, kaynanası yemeni ve ot toplaması için kara saplı bir bıçak hediye eder. Gelin kızda bu bıçakla topladığı otu kaynanasına gönderir.
Oğlan tarafı fazla masraf etmemek amacı ile, nişan ile düğün arasını pek fazla uzatmaz. Nişanlılık süresi bir yılı bulmaz. Düğün masrafları ve başlık parasının hazırlanması için mutlaka ırgatlık zamanı beklenir. Çıkan mahsuller ve damdaki mallardan bir kısmı satılarak, düğün tez elden yapılmak istenir. Nişanlı gençler, askere gönderilmeden, düğünleri yapılır.
Bütün hazırlıkların tamamlanmasıyla birlikte oğlan evi, kız evine giderek düğün gününü kararlaştırırlar. Eğer kız evinin hazırlıkları bitmediyse, düğün günü biraz geriye alınır. Kız evinin hazırlıkları ise, kızın hazırladığı çeyizleri ile anne ve babasının hediye edeceği yatak, yorgan, yastık gibi eşyalardır. Zaten bunların birçoğu oğlan tarafından alınan başlık parası ile hazırlanır.

Düğün İçin Yapılan Hazırlıklar

⇒ Düğün Ekmeği
Düğünden önce “düğün ekmeği” adı ile ekmek yapılır. Bu ekmeğe “yufka” adı verilir. Yufka, tandır adı verilen tandır evlerinde yapılır. Tandır evi bulunmayan köy evi yok denecek kadar azdır.
Yufka ekmek, beş yada altı kişi ile yapılmaktadır. Bunlardan birisi evirici (pişiren kişi) dördü de edici (açan kişi) dır. Hamuru hazırlayan kişide ayrıdır. Bu kişiye de “yoğurucu” adı verilir.
Köylüler arasındaki yardımlaşmanın güzel bir örneğidir. Kimi zaman sabah ezanında, kimi zamanda akşam yapılmaya başlanır. Bir yada iki günde yapılan bu ekmek beş yada altı ay yenir.
Yine, yufka yapımı esnasında tandıra gelen komşulara bazlama yağlanır, kete yapılır.

⇒ Düğün Yakacağı
Düğün evine, damadın arkadaşları tarafından getirilen oduna, düğün odunu-düğün yakacağı adı verilir. Bu odunlar kanılar ve eşeklerle getirilerek düğün evinin avlusuna yıkılır ve düğün boyunca yakılır.
⇒ Düğün Yemeği
Düğün yemekleri düğünden bir- iki gün önce yapılmaya başlanır ve bittikçe belirli zamanlarda yeniden yapılır. Hemen hemen her düğünde koyun kesilir. Yayla çorbası, yahni, bulgur pilavı düğün yemeklerindendir. Sini adı verilen tatlı da düğün tatlısı olarak hazırlanır.

Okuntu salma

Okuntu “düğüne çağırma” demektir. Okuntu günü yaşlı bir kadın ve erkek görevlendirilir. Okuntu dağıtanlar kız ve oğlan tarafının ayrı ayrı adamlarıdır. Bu kişiler halı yada kıl heybenin içine şeker koyarak, köye dağıtırlar. Yakın akrabalara ve köyün imam, öğretmen, muhtar gibi önde gelenlerine ise basma, tavuk, horoz gibi hediyeler verilir. Böylece düğüne davet edilmiş olurlar.
Yine aynı şekilde, tespit edilen kişiler civar köylere de okuntu götürürler. Düğün, köyün dışından gelen davetlilerle birlikte daha da renklenir. Bu davetliler arasında akrabaların yanı sıra, o köyün güreş yapan delikanlıları da yer alır.
Okuntu dağıtan kişiler “..... günü, düğünümüz başlıyor, haberiniz ola” diyerek düğün gününü belirtirler. Okuntuyu alan kişiler de “Allah hayırlı-uğurlu eylesin” derler. Böylece düğün günü eşe-dosta ve civar köylere duyurulmuş olur.

Bayrak Kaldırma

Düğünlerde “bayraktar” adı verilen ve şimdiki sancağa benzeyen, ay yıldızlı, kenarları örgülü, sırmalı, üzerinde “La ilahe illallah” yazılı, kırmızı ipekten yapılı bir çeşit bayrak bulunurdu.
Perşembe veya Pazar günü ikindi namazından sonra toplanan köyün gençleri, ilahiler eşliğinde düğün evine gelerek, uzunca bir direğe takılan bayrak, oğlan evinin çatısına çakılır. Direğin ucuna da soğan veya elma takılır. Köyün gençleri bunu taşlayarak kendi aralarında eğlenirler.
Düğün sahibi para vermeyince bayrak açılmaz.
Düğün sağdıcını belirtmek içinde, düğün sağdıcının evine de bayrak asılır. Toplanan gençlere yemekler serilir ve “bayrak çerezi” ikram edilir.
Günümüzde “bayraktarın” yerini “Ay yıldızlı Türk Bayrağı” almıştır.

Salavat

Daha çok, başka köyden gelin almaya gelenler, köyün gençleri tarafından, köy dışında bayrakla karşılanır. Bu topluluk düğün odasına gelene kadar birbirlerine sorular sorarak cevap isterler. Salavatı çok soran ve iyi cevap veren taraf karşı tarafın bayrağını teslim alır. Bu olay büyük bir övünme konusudur.

Allah Allah, İllallah!
Verelim Peygamber aşkına salavat
Sallallahu Muhammed.
Bayraktar bayrağını kaldır.
Yönünü kıbleye döndür
Abdulvahab-i gazi hazretlerine bir selam gönder.
Osman Baran

⇒ Soru:
Allah Allah, İllallah!
Verelim Peygamber aşkına salavat
Sallallahu Muhammed.
Bizde size selam verdik duranlar.
Kerbela çölünde yatan erenler.
Kabir sualini kimdir soranlar?
Verelim Peygamber aşkına salavat
Sallallahu Muhammed.
                                    Osman Baran

⇒ Cevap:
Allah Allah, İllallah!
Verelim Peygamber aşkına salavat
Sallallahu Muhammed.
Bizde size selam verdik duranlar
Kerbela çölünde yatan erenler.
Kabir sualini;
Münkir ve nekirdir soranlar.
Verelim peygamber aşkına salavat
Sallallahu Muhammed.
                                    Osman Baran

Erkekler Arası Düğün Oyunları

Düğünün son gecesi, gelinin “kına gecesidir”. Bu gece aynı zamanda düğüncünün, gelin almaya geleceği günün gecesidir. Gelin alma işi aynı köy içinde olabileceği gibi, bir köyden başka bir köye de olabilir. Her ikisinde de, erkekler düğün odalarında, kadınlarda düğün evinde gece yarılarına kadar oyunlar oynarlar, halaylar çekerler. Düğünlerin kış aylarında yapılmasından dolayı, işi gücü olmayan köylüler sabaha kadar köy odalarında, düğün odalarında otururlar, eğlenirler.

En yaygın düğün oyunları şunlardır:

⇒ Yüzük Oyunu:
Yüzük oyunu, altışar kişilik iki grup arasında oynanır. Bir tepsiye on bir fincan konur. Gruptan birisi boş bir odaya giderek, fincanın birinin altına yüzüğü saklar. Karşı grup yüzüğü bulmaya çalışır. Bulamazsa yine aynı grup yüzüğü saklar. Yüzüğü saklayan gruba bir puan yazılır. Bu oyun on beş yada yirmi sayı oluncaya kadar devam eder. Kaybeden grup, kazanan gruba lokum, biskivü alır. Kimi zamanda arabaşı yapar. Bu yiyecekler düğün odasına getirilerek hep beraber yenilir.

⇒ Aşık Oyunu:
Keçinin aşık kemiği ile oynanan bir oyundur. Bu kemiğin bir yanı düz, bir yanı da çukurdur. Oyun iki kişi arasında oynanır. Kemiği ilk atacak kişi “alık mı, kırık mı?” diye sorar. Karşısındaki kişi bilirse bu seferde o kişi aynı soruyu sorar ve oyun böyle devam eder.

⇒ Sinsin:
Gençler köy harmanına odun yığarak, ateş yakarlar. Davul-zurna eşliğinde bu ateşin üzerinden atlarlar. Bu oyun gecenin geç vakitlerine kadar devam eder.

⇒ Kara Güreş:
Kara güreş, farklı yaşlardaki insanlar arasında yapılır. Bu güreşe en az yirmi kişi katılır. Düğün sahibi, başarılı olan güreşçilere, yaşlarına göre sırayla para, koyun, çebiş, heybe, çorap, mendil, havlu gibi değişik hediyeler verir.
Güreşten sonra, düğün sahibi, güreşçileri eve götürerek yemek yedirir.

⇒ Kız Güreşi:
Düğünün ikinci günü yapılır ve kazanan güreşçilere, hediyelerini kız tarafı verir.

⇒ Erkek Güreşi:
Düğünün üçüncü günü yada son günü gelin indikten sonra yapılır ve kazanan güreşçilere hediyelerini oğlan tarafı verir.

⇒ Yastık Güreşi:
Düğün odasında toplanan gençler, eğlenmek maksadıyla bir kişi komiklik olsun diye içi saman dolu bir yastığa alarak güreşe baslar. Bu arada davul-zurna çalmaktadır. Güreşen kişi bir çok numaraya baş vurarak yastığı tuş etmeye çalışır ama bir türlü bunu başaramaz. Sonunda yastık, güreşçiyi mağlup eder.
Düğün odalarında oynanan oyunlarda, yenilen kişi cezalandırılmak için eşeğe ters bindirilir. Kafasına içi oyulan ve içinde ateş yanan kabak konarak köyde gezdirilir.
Yine, köyün gençleri, damadın sağdıcına yiyecek bir şeyler aldırmak için baskı yaparlar. İsteği yerine getirmeyen sağdıç, gençler tarafından köy çeşmesinin oluğuna basılarak cezalandırılır.

Davul-Zurna Eşliğinde Oynanan Oyunlar

Ağırlama Halayı
Tek Ayak Halayı
Burçak Halayı
Hoş Bilezik Halayı
Fadimeli Halayı
Cemo Halayı
Yozgat Halayı
Aynalı Halayı
Kamalı Halayı
Nalinlim Halayı

⇒ Aynalı-Kamalı Oyunu
Bu oyunlar içinde en meşhur olanı Aynalı-Kamalı oyunudur. Hemen hemen her düğünde oynanan vazgeçilmez bir oyundur.
Oyun, beş yada yedi kişi ile oynanır. Halayın başında duran kişi erkek, onun yanındaki kadın kılığına giren erkek ve kadının yanındaki de erkektir. Halay başını çeken erkek, bıçak, ayna ve mendil ile kadının gönlünü yapmaya çalışır. Bu arada diğer erkek de bunu engellemeye çalışır. Baştaki erkek kadına ayna tutarak, mendil sallayarak gönlünü yapamayınca bıçağını çekerek diğer erkeği korkutuyor ve kadının gönlünü kazanıyor. Daha sonra kadının gönlünü almasıyla birlikte baştaki erkek bıçağı yere saplıyor üzerine mendili koyuyor ve yere çökerek kadınla kucaklaşıyor ve oyun sona eriyor.
Oyunlarda Söylenen Türküler ve Dörtlükler

Allı Turnam

Bir çift turna gördüm, yolda yorulmuş.
Avcı vurmuş kanatları kırılmış.
O da benim gibi yardan ayrı düşmüş.
Doğru bir katara gidin turnalar.
Benden, o nazlı yare selam edin turnalar.

Allı turnam bizim ele varırsan
Şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle.
Eğer bizi sival eden olursa,
Boynu bükük, benzi soluk yar söyle
Benden, o nazlı yare selam edin turnalar
                                    Osman Dikme

Burçak Tarlası

Sabahleyin kalktım sütü pişirdim.
Sütün yüzünü, yar yar yere taşırdım.
Kaynanamdan korktum, aklım şaşırdım.
Ah ne yaman da zormuş burçak tarlası.
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.

Elimi salladım değdi dikene.
İlahi kaynana ömrün tükene.
İntizar eyledim burçak ekene.
Ah ne yaman da zormuş burçak tarlası.
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.

Elimin kınasın ezdirmediler,
Gözümün sürmesin sürdürmediler,
Burçak tarlasında gezdirmediler,
Ah ne yaman da zormuş burçak tarlası
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.

Burçağa gidersen, tin tin atıyo,
Pamuk ellerime diken batıyo,
Sevdiğim ardım sıra bakıyo,
Ah ne yaman da zormuş burçak tarlası,
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.

                                    Veysel Umut

Hoşbilerzik

Hoş yüzük, hoş bilerzik;
Kolları nazik,
Kollarına pek yakışır;
Altın bilerzik
                                    Veysel Umut

Fadimeli

Yedi Fadime’m dedi.
Yedi canını yedi.
İki lafın biri,
Lan sana, varacam dedi.

                                    Veysel Umut

Cemo

Cemo gider askere,
Alır gelir teskere,
Teskereyi unutmuş,
Yine gider askere.
Oy cemo, vay cemo
Oy cemo, vay cemo

Yozgat Halayı

Yozgat yolu kar mola
Minaresi dar mola
Mapuslara af gelmiş aman, aman
Acep aslı var mola.

Sallan kurban olayım,
Hoy nanayım, nanayım,
Seni candan severim.
Doğrusunu söyleyeyim.

                                    Osman Dikme

Nalinlim

Oy Nalinlim, Nalinlim!...
Elma attım karşıya,
Yuvarlandı çarşıya,
Şu Yozgat’ın kızları,
Birer tabak turşuya.

Oy Nalinlim, Nalinlim!...
Dön, dön, dönelim.
Sırtı sırta verelim.
Vur elleri ellere,
Elleri koy bellere,
O yar kurban olsun,
Şıkırdıyan dillere.

Oy Nalinlim, Nalinlim!...
Merdiven basak basak,
Çıkma yukarı yasak,
Validen emir gelmiş,
Kızlara goca yasak.

Oy Nalinlim, Nalinlim!...
Dön, dön, dönelim,
Sırtı sırta verelim.
Vur elleri ellere,
Elleri koy bellere,
O yar kurban olsun,
Şıkırdıyan dillere.

                                    Mehmet Nazlıgül

Köprüden Geçti Gelin

Köprüden geçti gelin,
Saç bağın düştü gelin,
Eğil bir yol öpeyim
Benliğim geçti gelin.

Köprüden geçemiyom.
Az doldur içemiyom.
Sen benden geçtin ama,
Ben senden geçemiyom.

                                    Osman Dikme

Halaylarda Söylenen Dörtlükler

Ay doğdu, varayım mı?
Sabah oldu, yalvarayım mı?
Daha seni gözleyeyim mi?
Can cana sarayım mı?

                                    Asım Dursun

Ay doğar, ayazlanır mı?
Gün doğar, beyazlanır mı?
Sarı gızın koynunda,
Tez sabah olur mu?

                                    Asım Dursun

Dam başında yatıyor.
Yel yorganı atıyor.
Öte var kuru gelin,
Kemiklerin batıyor.

                                    Mehmet Taner

Merdiven kırk ayak,
Kırkına vurdum dayak,
Yar kapıdan geçerken,
Ne el tutar ne ayak.

                                    Mehmet Taner

Keklik gibi ganadım sızmaz mı?
Doya doya gül yüzüm gülmez mi?
Alnıma yazılan şu gara yazı,
Mahşere varana gadar silinmez mi?

                                    Asım Dursun

Merdiven altında kalayladım kazanı.
Kız ben senin uğruna yedim ıramazanı.
Merdiven altından gel odama odama.
Essahdan adam gibi naz ediyon adama

                                    Hüseyin Dikme

Sana diyom sana ey mah-i mesti.
Kaşla göz edersin bana mı kestin?
Sezerler güzeli darılma dostum,
Darıldıysan güzel olmasaydın.

                                    Osman Dikme

Köprünün altı yıldız,
Nerden geliyon baldız?
Sen git de bacın gelsin,
Yatamıyom yalınız.

                                    Osman Dikme

Ezelide deli gönül ezeli,
Melil mesul yaslanmışsın duvara.
Baban satmış seni elli davara.
Elli davar bende yok muydu?
Tellim aman, aman

                                    Osman Dikme

İpekli yorganı yüke dürmeli,
Bir gelin ağlıyor, gözleri sürmeli.
O gelini bir soysuza vermeli,
Nihayet bir soysuza kaldın mı gelin?

                                    Osman Dikme

Yüce dağ başında yayılan taylar.
Var mı benim gibi emeği zaylar?
Sizde mi duydunuz, yıldızlar, aylar?
Ben bir kömür gözlü yardan ayrıldım.

                                    Osman Dikme

Ay doğar asmak ister.
Bol dudak yaşmak ister.
Benim şu deli gönlüm,
Yarinen yatmak ister.

                                    Osman Dikme

Kına Gecesi:

Düğünün son gecesi, kız evinde “kız kınası” yakılır. Geline, kınayı daha önce evlenmiş ve mutlu bir evlilik yaşamış olan bir kadın yakar. Kına yakılırken de ağıt ve türküler söylenir.

Çattılar ocak taşını.
Kurdular düğün aşını.
Öğüdüler kızın başını.
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.

Atladı geçti eşiği.
Sofrada kaldı kaşığı.
Büyük evin yakışığı.
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.

Elimi soktum ıstara.
Elimi kesti testere.
Mevlam şirinlik göstere,
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.

Kız kızların başıydı.
Yenmez düğün aşıydı.
Kız bu evin başıydı.
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.

Orta direk orta direk,
Gümbür gümbür kaynar yürek.
Büyük eve gelin gerek.
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.
Hani bu kızın kınası?
Elinde mumlar yanası.
Kağıt içinde kınası.
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.

Karakuş döner havada.
Ciğer kaynar tavada.
Bir daha yok muydu yuvada?
Kız anam kınan kutlu olsun,
Güveğin ağzı tatlı olsun.
                                    Hatice İbiş

Çattılar ocak taşını.
Vurdular düğün aşını.
Kardaşını ağlatma kız,
Silin gözünün yaşını.

Babam ekmeğin bittimi?
Kardaş efkarın gitti mi?
İşte geldim gidiyom,
El kızı keyfin yetti mi?

Yunağı yuduğum taşlar.
Gölgesin kaba ağaçlar.
İşte geldim gidiyom,
Toplansın hep arkadaşlar.
                                    Aysel Arıcı

Şu görünen ekin sandım.
Ekin değil burçak imiş.
Kız anadan ayrılması,
Yalan değil, geçek imiş.

Şu görünen ekin sandım.
Ekin değil, soğan imiş.
Kız anadan ayrılması,
Ölüm değil, figan imiş.
                                    Fadime Gözde

Gelin Alma Günü

Düğünün son günüdür. Sabahleyin erkenden, davul-zurna kız evinin kapısına gelerek “gelin ağlatma” havasını çalmaya başlar.
Oğlan tarafı, kız evine gelmeden önce bir “Konakçı” gönderir. Konakçı damadın sadıcıdır. Kız tarafı bu konakçıya çeşitli eziyetler yapar. Konakçı şakaya dayanan birisidir. Kimi zaman, konakçı ayağından ip bağlanarak bir yere asılır, kimi zaman kanı okuna bağlanarak bir tepeden aşağıya yuvarlanır, kimi zamanda oluğa basılarak ıslatılır. Bütün bunlar şaka havası içinde yapılır, kimse gücenmez.
Kızın başı bağlanırken, davul-zurna dertli havalar çalar. Kızın başını köyün en ehil, tecrübeli kadını bağlar. Kızın başına bir fes geçirilir. Fesin üzerine posu adı verilen rengarenk tülbentler örtülür. Gelin kız üç etek giyer, alnına da ayna yerleştirilir. Gelin kız evden çıkmadan önce, gardaşı tarafından kırmızı kuşak bağlanır. Bu kuşak temizliğin sembolüdür.
Kız evden ata bindirilerek alınır. At genellikle rengarenk kadife ve poularla süslenir, alnına da ayna takılır. Atı sağdıç süsler ve getirir. Gelini evden oğlan tarafının yakınları çıkarır. Sandalye üzerine basarak, gelin kız ata biner. Atı damadın sadıcı çeker. Onun önü sıra delikanlılar bayrağı taşırlar ve “bayrak yolu” alırlar.
Gelini alan, düğün alayı davul-zurna eşliğinde oyunlar oynayarak sadıcın evine giderler. Cami ve mezarlık yanından geçilirken düğün alayı durur ve dualar edilir. Sadıç evinde öğlen yemeği yenir. Daha sonra gelin eve götürülmek için harekete geçilir. Gelin oğlan evine gelirken, damat birkaç arkadaşı ile birkaç yerde gelinin önünden geçer.
Gelin oğlan evine getirildiğinde atın üzerinden inmeden çömlek kırılır. Huyu kırılsın diye. Gelinin başından üzüm, leblebi, buğday, para atılır.
Yüksek bir yere çıkan kadın, “Kayınbabası! Gelin attan inmiyo, ne veriyon?” der. Kayınbaba da oğlunu kastederek “bir koç veriyom” der. Daha sonra tarla, inek yada koyun veriyorum der.
Daha sonra gelin attan indirilir. Geline, kapıya çivi çaktırılır. Çivi gibi dursun diye. Eşiğe yağ sürdürülür. Yağ gibi yakışsın diye.

Güveği Girme

Akşam yemeğinden sonra damadın arkadaşları, lamba yakarak damadı donatırlar. Köyün imamı ve damadın arkadaşları eve doğru hareket ederler. Sesi güzel olan birisi;

İki cihan selveri,
Ver Muhammed Mustafa,
Canına salavat.
Sallallahu Muhammed. Der.

Damat kapının önüne getirilir. İmam dua okur. Daha önceden dini nikah kıyılmıştır. Zaten dini nikah etrafa duyurulmadan gizlice kıyılır. Bunun amacı ise kötü niyet besleyen, çekememezlik yapan insanlardan kaçmaktır. Dini nikah kıyılırken istemezin biri parmağındaki yüzüğünü çıkarıp geri taksa, gelin ile damadın geçinemeyeceğine inanılır. Bunun içinde nikah gizlice kıyılır.
Damat, etrafında bulunan yakınlarının ellerini öper. Daha sonra damat, arkadaşları tarafından iğnelenerek, yumruklanarak gerdek odasına sokulur. Uyanık olan damat bu iğne ve yumruklardan kurtulur.
Zihafa giren damat ve gelin adayı, ikişer rekat namaz kılar. Sabah kalkınca aile büyüklerinin ellerini öperler. Bu bir çeşit teşekkür anlamı ifade eder.
Birkaç gün sonra da komşular davet edilerek, gelinin kakülü kesilir.
Bir hafta sonra damat ve gelin, kız tarafına, el öpmeye giderler. Böylece düğünün kendine has gelenekleri sona erer.